26 Aralık 2014 Cuma

Köprü'ye Mektup

I
  Selam köprü bu senden bilmem kaçıncı geçişim. Bu fotoğrafı çektikten sonra anladım ki seninle bir gönül bağımız varmış. Nasıl mı? Hemen anlatayım. 

25 Aralık 2014 Perşembe

Klişeleşmiş Yalanlar 1

  Blogda yeni bir kategori açayım dedim. Biraz eğlenceli bir yaklaşımla klişeleşmiş yalanları irdeleyelim. İlk olarak gereksiz yere gündemi oyalayan yeni yıl klişesini yazdım. 

23 Aralık 2014 Salı

Yaz Kızım "Karar"


Sevgili takipçilerim geçen hafta duyurusunu yaptığım yarışmanın kazananı Betül Hanım oldu. Şimdi sizleri yazısıyla başbaşa bırakıyorum. 

16 Aralık 2014 Salı

Hanım Hanımcık


 
İnstagrama pazar günü yüklediğim resimde sıradaki postumda size bir süprizim yapacağımı duyurmuştum hatırlayacağınız gibi… Ve işte süprizim hepimizin zevkle takip ettiği instagrammerlarla yaptığımız 5 soruluk anketimsi röportajımıza bir yenisini daha kattık ve @elifhanimcik’la instagram, istanbul ve tezhip üzerine konuştuk. Bir de çekilişimiz var ki onu da yazımızın aralarına sakladık. Eee blog bu kadar hareketliyken lafı uzatmadan röportaja geçelim mi?

9 Aralık 2014 Salı

Fazla İddialı Değil Mi?

'İnsanlarda bir korku ortamı yaratıyorlar; bu pozisyonu o yarattı; çok yaratıcı biridir o' ve daha nice cümleler kuruluyor hatta belki de kuruyoruz. Peki ya sizce de yaratmak konusunda fazla iddialı değil miyiz? Bir insan ne yaratabilir? Daha doğrusu bir insan neyi yaratabilir ki?

1 Aralık 2014 Pazartesi

Emoji Çılgınlığı

 Konuşmadan gülebiliyor ağlayabiliyor hatta balonlar uçurabiliyor ne biliyim dilediğimiz gibi zırvalayabiliyoruz işte. Nasıl mı?

24 Kasım 2014 Pazartesi

Bir Kaç İlmek


Uzun kış akşamı deyince sizin aklınıza ne gelir bilemem ama benimkine yün, tığ, şiş, battaniye filan geliyor. Hep demişimdir içimde bir Derya Baykal var diye işte o yanımın bolca aktif olduğu zamanlardır kış akşamları.

20 Kasım 2014 Perşembe

Istanbul'un Yagmuru

  Bugün İstanbul tam anlamiyla yagmura teslim...  Şu son bir haftada geçen yıl yağmadığı kadar yağdı yagmur. Bereket ve rahmet yağıyor desekte bereketini en çabuk trafikte hissettirdiği kesin :)

19 Kasım 2014 Çarşamba

Derbi Öncesi Bir Derbi Hatırası

 Pazar gününü bana sevdiren nedenlerden biridir Beşiktaş'ın maçları. Bir de derbi varsa tabi ALLAH... Yine öyle bir pazar, akşam 19.00'ı iple çekenlerdenim. Bu sezonun ilk derbisi. Bana geçen sezon gittiğim Beşiktaş- Galatasaray derbisini hatırlattı ve sizinle paylaşmak istedim.

Yeni Dünya Düzeni

 Lafı bu sefer çok dolandırmayıp direk konuma gireceğim. Bu yazımın sonunda bana etiketi yapıştıracaksınızdır büyük ihtimalle hangi etiketimi 'antikapitalist' olanı. Bir merak oluştuysa içinizde hemen yazıma başlıyorum.

18 Kasım 2014 Salı

Bir Vespa'm Olsa

 Size bir hayalimi anlatayım mı? Sarı, mavi, pembe, kırmızı, krem, turuncu fark etmez bir Vespa... Renk renk, çiçekli miçekli kasklar filan... Yalnız ufak bir sorunumuz var bisiklette bile dengede zar zor dururken bir scooterda dengeyi sağlamam konusuna değinemiyorum bile?!

29 Ekim 2014 Çarşamba

Bir Tabak Dolusu Hayalgücü

  Uzun bir aradan sonra herkese tekrardan `Merhaba`. Size bugun bir instagram hesabı yazısı yazdım. Belki de çoğunuzun takip ettiği bir hesap olabilir ama ben henüz duymamış olabilenleri hesaba katarak yazayım, hem de bir kendimi hatırlatayım dedim.
  Samantha Lee Malezyali bir anne. İnternet dünyasının içinde hayalgücü ile var olanlardan. Ne mi yapıyor? Tabakları eğlenceli ve sağlıklı bir hale getirip, çocukların iştahını acıyor. İlk basta kendi iki kizi için süslemeye baslasa da hayalgucu ve sosyal medya sayesinde tüm dünyaya kısa zamanda ününü yayan basarili instagrammerlardan biri.
  Öyle ki Dunyaca ünlü tv showlarına dahi konu olmuş durumda. Rachel Ray`e göre yetenekli bir sanatçı ve müthiş bir anne. Daily UK gazetesine göre bir tabak yemek için fazlasıyla sanatlı ve daha nice gazetelerden, dergilerden ve kişilerden övgü dolu yorumlar yapılmış kendisine.
  Ülkemizde de bir firmayla ortaklaşa tabaklar hazırladı. Kiminle mi? Tabi ki son zamanlarda  başarısına başarı katan Türk Hava Yollarıyla. Yazimi kisa tutup sizi kendisinin instagram hesabına yönlendiriyorum. instagram hesabi: leesamantha  yi mutlaka takip listesine eklemelisiniz.
kendisinin Messiyi yaptığı videoyu da dilerseniz buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.
kaynak:leesamantha.com
Uyarı: Blogumdaki resimleri ve yazıları kullanmak KESINLIKLE yasaktır!!!!
Seyma KURALKAN
instagram:symakrlkn

19 Ekim 2014 Pazar

Zentangle

 Uzun kış akşamları başladı bile. Saat akşam 5'ten sanki 9'muş gibi hissetmeler. Gecenin bir vakti uyanıp sabah olmuş sanmalar filan... Hele bir de bitmek bilmeyen kış pazarları var ki sormayın gitsin
 Benim o bitmeyen, karanlık pazar akşamları için bir fikrim var "Zentangle". O ne be? dediğinizi duyar gibiyim. Sizi daha fazla bekletmeden hemen anlatayım. Zentangle tekrar eden desen anlamına geliyor ve yapımı oldukça basit olmasına rağmen bittiğinde çok karmaşık ve zor bir iş başarmış hissi verdiğine yemin edebilirim. Zentangle bir anlamda kaostan doğan düzende diyebiliriz. Aynı zamanda çok vakit alan ve kafa dağıtan bir teknik. Bu yüzden hafta sonları, hafta içleri canınız sıkıldığında elinize bir kağıt bir kalem alıp yapabilir ve vakit geçirebilirsiniz.
  Malzemeler çok basit bir kağıt, bir kurşun kalem, bir silgi ve bir pilot kalem. İlk olarak kağıdın üzerine kurşun kalemle bir nesne, bir çiçek ya da boydan boya uzanan çizgiler çiziyoruz sonra aralarına istediğimiz çeşit yuvarlaklar, üçgenler, kareler çizip aynı işlemi her bölmeye uyguluyoruz. Sıra pilot kaleme geldi, pilot yardımıyla kurşun kalemle çizdiğimiz çizgilerin üzerinden dikkatlice geçiyor, silgiyle siliyor ve istenilen görüntüye kavuşuyoruz.
  Anlamadıysanız ya da ben anlatamadıysam diye kısa bir video hazırladım yine "buraya" tıklayarak açabilirsiniz.
  Tabi ben video hazırladım ama siz başka fikirler için youtube'dan bu linke ve bu linke bakabilir
  ya da instagramda KSENYAGROMOVA, elfinelines ve cassidydesigns'ı takip edebilirsiniz.
  Kendi yaptığınız çalışmaları olurda instagrama yüklerseniz #benimzentanglem hasthag'ini kullanarak paylaşırsanız çok sevinirim.
  Umarım sizde sevmişsinizdir zentangle tekniğini.
UYARI: Blogumdaki yazıları ve resimleri izinsiz kullanmak kesinlikle YASAKTIR!!!
Şeyma KURALKAN
  instagram:symakrlkn

17 Ekim 2014 Cuma

Çikolata Mevsimi

Eylül, Ekim derken Kasım kapıya dayandı bile. Vizeler, sınavlar, ödevler bitmek bilmez oldu. Sabah giydiğimizle akşam terlerken; ertesi günde giymediklerimize yanar olduğumuz bir mevsimdeyiz.

6 Ekim 2014 Pazartesi

İzmir'de Bir Anadolu Kasabası

  
  Bu blogu açarken içinde herşeyden biraz olsun istediğimi daha önce defalarca dile getirdim. Biraz yaşam, biraz, tarih, biraz kitap, biraz müzik... Bu sefer ise gezi yazısı ile karşınızdayım. Tabi bu ilk denemem anlayışınızı esirgemeyin :) 
   Aydın yolu üzerinde İzmir'e bağlı bir çok kasaba vardır tatil için yolunuz Ege'ye düştüyse hatırlıyorsunuzdur. Yazımda bahsedeceğim Tire'de onlardan biri. İzmir'i bilirsiniz cumhuriyetçidir, sanki yüzyıllarca Osmanlı'ya ait değilmiş gibi hep laik bir şehirmiş gibi davranır yerli halkı. Kasabalarıda keza öyledir ama Tire bir başka daha çok Anadolu doğrusu daha çok aslına bağlı...
   Ülkemizin her şehrinin her kasabasının hatta her noktasının köftesi meşhurdur. Peki Tire köftesini hiç duydunuz mu? Eğer hazır dondurulmuş olanlardan yediyseniz unutun gitsin. Ben gerçeğinden bahsediyorum. Domates ve maydanoz soslu bir tabakta yanında yoğurtla servis edilen, yıllardır her sabah bıkmadan açılan dükkanlarda yapılan köftelerden bahsediyorum. Közlenmiş patlıcanın üzerinde nar ekşisi gezdirilmiş, kafam kadar fasulyelerle piyaz yapılmış, kurutulmuş biberlerin kızartıldığı sayısız mezelerle ikram edilenlerden... Tabi bu dediklerimin hepsi Hacıbabada yerseniz var. Diğerlerinde ben hiç yemedim. Bu kadar anlattığıma bakmayın aslında küçük bir esnaf lokantası çok lüks bir yer değil. Birde salı günleri Tire'de pazar olduğundan köftecilere ulaşım zorlaşıyor bunu da belirtmeliyim.
   Köfteleri yedikten sonra eski Tire içine doğru ilerleyip Dere Çay Bahçesine  gidip yeşilin binbir tonuna şahitlik etmelisiniz. Su değirmeni, taş köprüleri, şelaleleri ve 410 yıllık dev çınarları ile unutulmaz bir ortam. 
    Son olarak dönüş yolunda İbn-i Melek tabelalarını takip ederek kendisine de bir fatiha okuyabilirsiniz.
    Gece kalınacak bir yer değil belki Tire ama tatile giderken, dönerken ya da günü birlik gezilerde uğranabilecek güzel bir kasaba. 
Özür:Umarım canınız çok Köfte çekmemiştir. :)
UYARI: blogumdaki yazıların ve resimlerin izinsiz kullanımı KESİNLİKLE YASAKTIR!!!
Instagram.com/symakrlkn
Twitter:symkrlkn

24 Eylül 2014 Çarşamba

Çiçekçi Kız Hikayesi

  Instagramda bazı hesaplar var. Baktıkça mutlu olduğum, içimi açan türden... Hayalgücüne aşık olduğum, kültür seviyesi yüksek, en önemlisi de marka kıyafetleriyle hava atmayan, butik hesapların reklamlarını yapmayan insanlar. İyi ki de varlar onlar. İşte onlardan bir tanesi (@bibliophile90) ile adına anketimsi röportaj dediğimiz bir şeyler yaptık kendimizce. 5 soru sordum. 5 samimi cevap aldım. Kendisinin instagram hesabını takibe almanızı da şiddetle tavsiye ederim. 
Biblophile kimdir? İnstagrama nasıl katıldı?
    Bibliophile kimdir :) Bibliophile hayal kurmayi, doğallığı ve sadeliği tercih eden 24 yasinda bir kız.. Ingiliz dili ve edebiyatı ve Türkoloji bölümünden mezunum. Doğma büyüme Almanya. Tam bir çiçek tutkunu, kitaplarına aşık ve sanata bağlılığı olan bir insanım. Kendimden bahsetmeyi pek beceremem, daha doğrusu çekinirim. Biraz utangacim. oldukca hassas ve duygusal biriyim. Dürüstlüğe cok önem veririm. Iyi bir insan olmak benim için bu hayatta en cok önemsedigim görevlerden biri. Allahima her an sükrederim. biraz inatçıyım, biraz da alıngan :)  Hayalgücümü instagram da keşfettim diyebilirim. Instagrama nasıl katıldığımı kısaca anlatayım sana. Benim annem kadar cok sevdiğim ciciannem (aslinda yengem olur kendisi ama küçüklüğümden beri ciciannem derim) benim katılmamı istemişti. Hayata bakış açımı iyi yönde değiştireceğini ve iyi geleceğini söylemişti. Bende kıramadım, onun sayesinde katıldım.
Kompozisyonlarını oluştururken nelerden ilham alırsın?
    Aslında kompozisyon oluştururken aklima bir kompoziyson gelir. Yani biraz karışık bir açıklama oldu. Şöyle söyleyeyim. Aklıma birden bir şey gelir, hemen uygulamaya çalışırım. Mesela etrafima uzun uzun bakarım, gerek evimde olsun gerek dışarıda doğa da. Doğadan, günlük yaşamdan ilham alırım genel de. Çiçeklere baktığım zaman bir hayat, bir masal, bir hikaye görürüm. Bende o hikayeyi gerçekleştirmek, çiçeklere bir anlam vermeye çalışırım, sanat haline getirirm.
 Çiçeklere olan sevgin nereden geliyor ve en sevdiğin çiçek?
    Çiceklere olan sevgim küçüklüğümdem beri vardir. Gerek annem olsun gerek arkadaşlarım bana sağolsunlar özel günlerimde, bu doğum günü olabilir, bana çiçek alirlar. Çiçeklere baktığım zaman içim açılır, inanılmaz mutlu olurum, güç alır  nasıl bir güzellik yaratmış Allahim derim. Mucize gibi gelir. Hos, hayat bir mucize değil mi zaten? En sevdigim çiçek sorusuna gelince, zorlandığım bir soru demeden geçemeyeceğim. Her cicek güzeldir. En sevdiğim çiçek sanirim ortanca ve yavruagzı renginde olan güller. 
Malesef her yerde olduğu gibi instagramda da bolca hem kompozisyon hırsızı var hem de bunlardan daha yüzsüz bir kesim olan resimleri copy/paste yapıp hesaplarına ekleyen bir kesim var. Bunlarla nasıl baş ediyorsun?
   İlk başta cok üzülürdüm, sinirlenirdim. Herkes gibi böyle saygısızca bir davranışa anlam veremezdim. hala daha veremiyorum. Uyarırım, uyarıma rağmen fotoğraflarımı kaldırmıyorsa en fazla şikayet edebilirim. Elimizden gelen sadece bu malesef. Simdilerde fazla takmiyorum artık, o kadar çok calan var ki takip edemiyorsun. Eninde sonunda çalıntı oldugu ortaya çıkar diyorum. Önemsemiyorum artik, bundan cok daha mühim cok daha öneml şeyler var hayatta diyorum, gülüp geciyorum :)
Takipçilerime önerebileceğin ve seninde severek takip ettiğin Instagrammerlar kimler?
    Instagram da o kadar çok harikalar yapan insanlar var ki, hepsine şaşıp kalıyorum, imreniyorum hayran kalıyorum. Cok farkli konseptler, kompozisyonlar var. @leesamantha isimli bir hanımefendi yemeklerden harikalar oluşturuyor. Bir baska bayan da kahveden müthiş komposizyonlar çıkartıyor. Cok severek, büyük bir hayranlikla takip ettigim bir cok galeri var. Bu yüzden instagram da takip ettigim bütün instagrammerlari herkese tavsiye ederim.

Sevgili Merve ile daha önce tanışmıyor olmamıza rağmen beni kırmayıp böyle içten ve samimi cevaplar verdiği için kendisine çok teşekkür ederim. Bu arada Blogumun ilk röportajıda hepimize hayırlı olsun :) 
Fotoğraflar: bibliophile90 instagram hesabı

16 Eylül 2014 Salı

Çizerim İşte

        
   Bir hobiniz var mı? Türkçeleşmiş haliyle sorayım bir de boş zaman aktiviteniz nedir? "Aktivite" de ne Türkçe bir kelime ama(!). Neyse konumuzun dışına çıkmayalım biz. Benim mi hobilerim neler? Hemen söyleyeyim çizerim, boyarım, karalarım, keserim... Instagramdan takip ediyorsanız beni biliyorsunuzdur zaten. 
   Aklıma gece bir şey gelsin sabaha kadar uyuyamam düşünürüm de düşünürüm. "Yukarı Bak" filminin kendimce afişini tasarlarken su balonlarını alana kadar bir strese girdim ki sormayın. Ya da istediğim gibi bir vos vos çizene kadar.  
   İlkokulda da resim ve el işi derslerine bayılırdım. 48'lik MonAmi pastel boyalarımı kimseye veremezdim.  Orta okul ve lisede ise çantamda hala bir kutu kuru boya bulabilirdiniz. Şu dünyada renkleri ve boyaları sevdiğim kadar bir şeyi sevmemişimdir. Hiç bir şey yapmasam bile onlara bakmak beni mutlu eder. 
   Belki her zaman hayal ettiğimi çizemiyorum ama bazenleri de çizdiğim kadar iyisini hayal etmemiş olabiliyorum. Beni motive eden en büyük durumlardan biridir bu.
   Size küçük bir öneri bir hobiniz olsun. En dertli gününüzde bile sizi dinlendirebilecek bir anlığına bile olsa başka dünyalara götürebilecek bir hobiniz. Bu arada bana hediye almak isteseniz Muji'deki 60'lık kuru boya setine valla hayır demem. Alakaya maydanoz olarak bu arzumda burada kalsın. 
   İnstagramda #seymaninkaralamadefteri adlı hashtage bakmayı unutmayın :) 
  Çok basit aşamalardan oluşan bir vosvos çizimini sizin için video haline getirdim buyrun bu da linki => http://flipagram.com/f/Im69I7BaNY

Instagram: symakrlkn
Twitter: symkrlkn
Facebook.com/zamanedenemeleri
UYARI: Blogumdaki yazıları ve resimleri kullanmak kesinlikle YASAKTIR!!!

12 Eylül 2014 Cuma

Markakolik Fenomenler

 Gün geçmiyor ki instagram yeni bir markakolik fenomen kazanmasın. Her gün yeni yep yeni isimler duyuyoruz. Bu yazımda markakolik fenomenleri irdeledim.
 Aslında baktığımızda kızımız hiç bir iş yapmıyor. Biosunda da öğrenci yazıyor. Ama yüzüne baksan 30unda kadın. Makyajı bizim evin duvarından iyi badanalanmış. Giydiği ettiği maşallah ayaklı banknot. Ama zekatını veriyor benim ne haddime onu eleştirmek? Ben de öyle yapacağım zaten, onu değil hikayesini anlatacağım size. Kendimce, en samimi duygularımla onları bu hale getiren bizleri eleştireceğim. Belki hoşunuza gitmeyecek, belki yarısında kızıp kapatacaksınız ama ben yine de söyleceğim içimdekileri.
 Bu işi en başından bir ele alalım moda dergilerinden başlayalım. Dergilerin ilk sayfalarında lüks markaların reklamları yer alır. Hani şu Nişantaşı ve Bağdat caddesi dışında başka yerde mağazası bulunmayan mağazalar. Son moda çantaların en gözde mankenler tarafından tanıtılan reklamlar. Miranda Kerr'li, Lady Gaga'lı olanlar... Biraz geçtikçe Avmlerde sıkça rastladıklarımıza sıra gelir. Burada ki ürünler ilk sayfalardakilerin replikası, çakması, ya da ne derseniz artık... Tek farkı 200-500 lira daha ucuzu. Okuyucu ulaşılabilirliğin mutluluğuna erişir ancak gel gör ki bir kaç sayfa sonra yerli ünlülerin lüks markalar içinde verdiği röportajlar başlar ve bu gereksiz mutluluk oldukça kısa sürer. Dergilerin son sayfası ise en acıklı yer her markanın nerede ikamet ettiği belirtilir. Okuyucu da dergiyi bol miktarda özentilik içinde kapatır. 
  Sıra gelsin instagrama, biraz daha acımasız bir ortam. Çünkü dergide okuduğun beğenipte alamadıklarının gerçekte birileri tarafından alınıyor olabilmesi ile yüzleşiyorsun. Sonra bir hazımsızlıkla hakaret içerikli yorumlar bırakıp, esas kızımızın koltuklarını kabartıyorsun. Bir kaç gün sonra bu kızımz fenomen olup çıkınca adeta bir dergi mankeniymişçesine teklifler yağıyor. 2 düz rengi birleştirip bir terziye de diktirince bir de tasarımcı oluveriyor. O da apayrı bir mesele.
  Bu yazıyı neden yazdığıma gelince geçen gün instagram da bir resim gördüm. Bir erkek eli, bir kız eli iki burberry gömlek bir marka çanta sayısız pırlantalı yüzükler aldığı beğeniler 1000in üzerinde. Sanat değeri taşıyor mu? Hayır. Peki hayalgücü söz konusu mu? Hayır. Peki sorarım size bu resim ne anlatıyor ne içeriyor neden çekilmiş ve niçin insanların önüne konuluyor? En kötüsü de bu resim neden beğeniliyor? Burada Burberry'nin baş tasarımcısı Christpher Bailey'i takdir etmek gerek tasarımından dolayı ya da kuyumcuyu. Tek bildiğim bir şey var ki hava atmak için çekilmiş bir fotoğraf, özentilik içinde beğenmiş takipçiler, bir de hazımsız yorumlar. Bırakın Allah aşkına ne hali varsa görsünler. Karışmayın, bulaşmayın böylelerine. 
 Bunlar benim düşüncelerim. Peki sizce haksız mıyım? Yorumlarınızı bekliyorum. Biliyorum ki bu konuda tek değilim. 
Instagram: symakrlkn
Twitter: symkrlkn
Facebook.com/zamanedenemeleri
Uyarı: Blogumdaki resimlerin ve yazıların kullanılması kesinlikle YASAKTIR.

Bu uzun yazımı temize çekip bloguma geçirmemde yardımcı olan kuzenim Züleyha'ya teşekkürler. 

9 Eylül 2014 Salı

Bir Nev-i Teşekkür

  Çok garip durumlara dehşet kuvvetli anlamlar yükleyip gereksiz mutluluklar bulan bir tipim. Instagrama yükleyeceğim 100. fotoğrafımda ben de tam anlamıyla böyle bir etki oluşturdu. Günlerdir düşündüm. Hatta eski fotoğraflarımı hesabımdan silip kendimce zaman kazandım. 
  Bundan tam 117 hafta önce instagrama girmişim. Bugün ise 100. fotoğrafımı yükledim. 500 küsür takipçim var. Takipçi kelimesinden pek hoşlanmıyorum. Onun yerine benim hesabımı sevip beni tanımadan hayalgücüme, zevkime değer veren 557 kıymetli insan demeyi tercih ederim. 
  Bu yazımda bir nev-i onlara teşekkür. 99 resimdir fotoğraflarımı beğenip, güzel yorumlar bıraktığınız için bana değer verip takip ettiğiniz için teşekkür ederim.
 Son 9 haftadır ise yeni bir sosyal medya platformunda sizlerle birlikteyim. Blogumda... Blogumun istatistikleri ise beni mutlu eden bir başka durum. Siz tanımadığım insanlar iyi ki varsınız. Daha nice güzel günlere İnşaallah... 
Uyarı: Blogumdaki resimler ve yazıları kullanmak kesinlikle YASAKTIR!!!
Instagram:symakrlkn
Twitter:symkrlkn

1 Eylül 2014 Pazartesi

Merhaba Eylül

   
  Biliyor musun ben yazları hiç sevmem. Kötü anılarla doludur benim yazlarım. Allah daha kötüsünü vermesin ama bu seferkide hiç hoş değildi. Seni severim ama, Eylül. Ağaçların yapraklarını döksende; bazenleri güneşi kara bulutlarla örtsende. Yine de severim seni...
 Bana sorarsan Ocak'dan daha çok yeni bir yılın habercisisin. Yeni bir sezonun, yeni derslerin, yeni hayallerin, yeni umutların, yeni insanların habercisi.  
 Geceleri uzatıp, gündüzleri kısaltmasan daha da iyi olacak ya hadi neyse.... 
 Mektubumu sonlandırırken şunuda söylemeden edemeyeceğim ne olur üzme bizi....
 Saydıklarımın hepsini senden beklemiyorum yanlış anlama, kendimden de bekliyorum bir kısmını. Ama yine de Sende elinden geleni ardına koyma. Olur mu? Bir de Ekim'e de söyle O 'da sağlıkla, sıhhatle, mutlulukla gelsin... 

  UYARI: BLOGUMDAKİ RESİMLERİ VE DENEMELERİ KULLANMAK KESİNLİKLE YASAKTIR
İnstagram:symakrlkn
Twitter:symkrlkn

15 Ağustos 2014 Cuma

Fakirin Ekmeği


   Bir kelime düşünün 4 harfli; ama bir anlamı var sınırlayamayacağınız kadar geniş. İçinde beslediği duygular bile en ufak bir an'a değer... Umut...
    Fakir'in ekmeği derler. Belki en ihtiyacın olduğu zamanda karşına çıkıp seni amacına inandırdığı için böyle demişlerdir. Ya da kendilerine yakıştıramadıkları için küçümseyip atmışlardır bir kenara. Tercih size ait. Ben büyümseyip, umutlananlardanım. Siz umutsuz vakalardansanız eğer bir de beni dinleyin derim....
   Salonumuzda bir orkide vardı. Geçenlerde ufak bir kaza geçirip Allah'ın yarattığı, Newton'un keşfettiği(!) yer çekimine karşı koyamayıp topraklarını bizim laminantlara tanıttırıverdi. Uzun lafın kısası yeri boyladı. Üstünde açmış çiçeği yoktu ama 3 tane açmayı bekleyen goncası vardı. Toparlayıp yeni bir saksının içine koyduk hemen, işte bir umut....
  Bir hafta içinde 2 tanesi sararıp soldu. Hemen kapladı bizi bir "umutsuzluk" . "Heralde bu artık öldü" dedik, "bize küstü, artık açmaz" dedik. Atmaya da kıyamadık bir gonca daha var, olur ya belki o açardı...
  Zamanla hayat onun açmasını beklediğimizi unutturdu bize, yeni dertler hemde ağırlarından koydu önümüze. Umutsuzluğa düşmedik de çaresiz kaldık. Orkidemiz ise açmış o arada bize umudunda çarenin de var olduğunu hatırlatırcasına açmış. Kahverengi bir daldan bembeyaz gülümsemiş.
  Umut garip bir duygu, bir yandan belki diyorsun Allah'dan ümit kesilmez diyorsun, diğer yandan gerçeklerle yüzleşmeye çalışıyorsun. Allah sana hangisini verirsede, seni ona hazırlayıp öyle veriyor. Umut zaman istiyor, sabrı gerektiriyor... Hayatın film olmadığını, gerçek anlardan oluştuğunu ispat ediyor. Umutsuzluğa düşmeyin, ama diğer ihtimalleride göz ardı etmeyin, bu da benden size küçük bir tavsiye. 
   Dipnot: Bazı alimlere göre umutsuzluk en büyük şirklerden. Aman diyim :) 
               Bahsettiğim orkide fotoğraftakinin ta kendisidir. 
UYARI: Blogumdaki resimleri ve yazıları kullanmak kesinlikle YASAKTIR!!!
   Instagram:symakrlkn
   Twitter: symkrlkn
   Facebook.com/zamanedenemeleri



8 Ağustos 2014 Cuma

Temiz Sokaklar, Temiz Yarınlar


  Bugünlerde gazetelerin manşetlerinde, köşe yazılarında olan tek bir konu var. Pazar günü gerçekleşecek olan cumhurbaşkanlığı seçimi. Herkes kendi doğrularını yazıp çiziyor. Kimisi umutla bakıyor geleceğe, kimi ise kapkara bulutların ardından.
 Birde siyaset rüzgarının estiği günlerde nüks eden bir hastalığımız var. Adı "küfürbazlık". Birbiriyle polemiğe giren adaylar mı dersiniz; galeyana gelip ağzına sahip olamayan partililer mi yoksa sokaklara taşan küfürler mi? Şu yaşanan polemikler, potlar bir yana, siyasileri hedef alarak sokaklara yazılan küfürler öbür yana...
  Apartman duvarlarına, garaj kapılarına, yol tabelalarına hatta dükkan kepenklerine ve yollara yazılmış küfürler... İstanbul'un en lüks semtinde de rastlayabilirsiniz, ülkenin en ücra köşesinde de.
  Peki kim bu kadar kin ve nefret kusanlar? Sandıkta aradığını bulamayanlar mı? Aşırı fanatik particiler mi? Yoksa henüz reşit olmuş, geçtiğimiz yaz belli bir kesim tarafından övgüyle bahsedilen bizim nesil (90'lılar) mi?
  Hangi şıkkı ele alırsak alalım ciddi bir psikolojik vaka ile karşı karşıyayız. Olaylara ve kişilere olan tepkisini küfürlerle dile getiren bir toplum, tam da Amerikan  filmlerindeki gibi. Tam da dış güçlerin istediği gibi. Ahlaksız bir toplum.
 Amerika'ya özenmiş bir genç olmaktansa, Mevlana'nın sözünü hayat felsefesi haline getirmiş bir genç olmayı tercih edenlerdenim."Kalp deniz, dil ise kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur." Gelin denizleri temizleyelim. Küfürden, kinden, nefretten arındıralım.
  Boya alıp duvarları temizleyelim demiyorum. Sıra ona da gelecek bir gün ama ilk önce günlük hayatımızdan kaldıralım. Seviyesiz stand-up'ları izlemeyelim. Küfrederek gişe rekoru kıran filmlere gitmeyelim. Evde ediliyorsa ettirmeyelim. Kısaca gelin KÜFÜRLE SAVAŞALIM. Temiz yarınlar için...
INSTAGRAM: symakrlkn 
TWITTER: symkrlkn
FACEBOOK: Zamane Denemeleri
UYARI: Blogumdaki yazıları ve resimleri izinsiz kullanmak YASAKTIR.

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Bir "An'lık"

 İlkokula giderken yaz tatili boyunca günlük tutma ödevi vermişlerdi. O zamandan beri ara sıra yazarım. Geçen eski günlüklerimi bulunca bir okuyayım dedim. İnanır mısınız ne kadar acı dolu, hatırlamamam gereken gün varsa yazmışım. Unutmaktan, kızgın olduğum, kırgın olduğum insanları unutmaktan korkup yazmışım. 
  Okudukça sinirlendim, kırıldım, kızdım... Sonra sordum kendime "değer mi?" diye. Elbette değmez ve bir karar verdim. Kötü günleri artık yazmamaya. Hem tertemiz bir sayfayı kötü anılarımla doldurmanın ne anlamı var Allah aşkına?
  Yaklaşık iki haftadır, ailecek sağlığın ne kadar bulunmaz bir nimet olduğunu birkez daha anladığımız bol imtihanlı günlerden geçiyoruz. Bundandır ki kalemi hiç elime almadım. Biliyorum ki yazsam ileride bir gün okuduğumda yine kat ve kat üzüleceğim. Onun yerine susmak en güzeli geldi. Derdi verenin dermanını da elbet vereceğini bilerek susmak. Bunun sonuda hayır olacak İnşallah. Mesela hayat herşeye rağmen yine devam edecek. Vicdan rahatlatma çabalarını unutmayacağız biz yine. Şuan gülümsüyor olmamız da mesela sadece Allah rızası için. Ben bu konuda daha çok kalem oynatırım, yalnız kendime söz vermiştim bllogumda bu konulara hiç girmeyeceğime dair. Ondan bitsin bu yazı burada.
  Size ufak bir tavsiyem var. Günlük değil de mutlu anılarla dolu bir "an'lık" tutun. Hiç değise sizi okuduğunuzda mutlu eder. Bir de bizleri dualarınızda unutmayın yeter :)  
Instagram:symakrlkn
  Twitter:symkrlkn
  Facebook.com/zamanedenemeleri.com
Uyarı: blogumdaki resimleri ve yazıları kullanmak kesinlikle YASAKTIR!!!

18 Temmuz 2014 Cuma

Ders: El İşi

           
 Caddeler kılıfçı kaynıyor, instagramda keza öyle herkes telefon kabı satıyor. Hemen hemen hepsi de aynılarını... Biraz farklılığa var mısınız? Öyleyse buyrun bir alt paragrafa :)
 Okuldayken en sevdiğim derslerdi resim ve el işi. Biraz boya, bir kağıt ve bol miktarda hayalgücü... İşte bu yazımda aynen öyle biraz bant, bir makas ve süslenmeye hazır telefon... 
 İlk olarak şunu söylemeliyim telefonumun arkasında jelatin var ve bantın iz bırakmasını engelliyor. Sizede tavsiye ederim. Bantı nereden bulduğuma gelince Instagram'da Ufak Tefek Dükkan'dan aldım. Daha doğrusu aldıklarımın yanında hediye geldi. Açıkça söylemeliyim ki siparişlerimden daha çok sevindim gördüğümde :). 
 Bantı gördüm ve aklımdan milyon tane fikir geçti. En çok telefon kılıfı fikrini beğendim ve hemen başladım kesip kesip telefonumun arkasına yapıştırmaya :). Bantımda 2-3 santimde bir başka hikaye başlıyor. Bende o sınırlardan kesip farklı hikayeleri yan yana yapıştırdım. Sizin bantınız tek bir desense eğer, telefonun bir köşesinden diğer köşesine kadar kesmeden yapıştırın. Ve bir alt tarafa geçin. 
  Dikkat etmeniz gereken ve sizi biraz zorlayabilecek tek nokta kamera kısmı orada yuvarlak kesmek için çabalamayın daha üçgen kesimlerle de lensin engellemesini ortadan kaldırabilirsiniz :)
  Instagram:symakrlkn
  Twitter:symkrlkn
  Facebook.com/zamanedenemeleri.com
Uyarı: blogumdaki resimleri ve yazıları kullanmak YASAKTIR

Filistinli Teyze

 Yine böyle bir cuma günüydü. Mekke'deydik. Güneşin altında, mescide bile girememiştik. Avluda oturmuş namazı bekliyorduk. Yanımda bir teyze vardı nereli olduğumu sordu. Tabi bende arapça yok, onda da türkçe icat edilmiş en güzel dil olan tarzancayla anlaşmaya başladık. Türkiye dedim, gülümsedi. Ben ona sordum  "Filistin" dedi yanımda ablam vardı baktık birbirimize. Sustuk. Filistin, savaşı yaşamış teyze. Hemde nasıl acılar çekmiş kim bilir. 
  Anlaşmaya devam ettik kızı varmış ön taraftaymış filan... Bir şekilde susadığımızı anlattık sonra  birbirimize, avludayız ama tıklım tıklım, su almaya gitsem geri gelemem; gelemezsem namaz kaçar... Üstümüzden atlayan arap polisler vardı bir tek. Teyze durdurdu birini, arapça bir şeyler söyledi. Tabi biz ne yazık ki anlamıyoruz. Arap polis elindeki yarım su şişesini verdi teyzeye. Biz ablamla şaşkın bakışlarla izliyoruz. Teyze, suyu aldı ve içti. Hiç tanımadığı bir polisten aldığı suyu, hiç düşünmeden içti. Sonra bize verdi "al, iç" dedi. Bana; annemin, babamın bardağından bile su içmeyen bana al iç dedi. Bir arap erkek polisin sonra bir filistinli kadının içtiği şişeden... Teyze haklı, ona sususuzluğumuzu anlatmıştık... Susuz olduğumuzu iddia etmiştik. Öyleydik. Hiç değilse öyle sanıyorduk kendimizi. Tabi ki içmedim, ama susuzluktan değil boğazımda düğümlenen başka bir şey vardı bu sefer susuzluğumu gideren bir acı gerçeklik..
    O kadar belliydi ki teyzenin çaresizliği yaşadığı. Biz kardeşiz diye attığımız nidaların altı boşmuş meğer. Savaşı bilmeden susuz olduğumuzu iddia etmişiz. Kardeş olduğumuzu söyleyip aynı şişeden içememişiz. 
  Şimdi o teyze nerede Allah bilir? Yaşıyor mu? Yaşıyorsa Filistinde ateş altında mı? O beni hatırlar mı bilemem. Ben onu hatırlayacağım, sizde hatırlayın istedim. Ben unutsamda, siz bilin...
Twitter:symkrlkn
Instagram:symakrlkn
Facebook.com/zamanedenemeleri

16 Temmuz 2014 Çarşamba

Çiçekli Yazılar

 
  Bir çiçeğin yapraklarından fal bakanlara tek sözümdür "İnşallah sevmiyor çıkar".Sevmiyor çıksın çünkü sevilmeyi hak etmiyorsun.. Sevmeyi bilmiyorsun.
  Hiç düşünmeden bir çiçeği hayattan kopartabilirken, sevgiden bahsetme n'olur. Oysa o da senin gibi nefes alıyor hatta kirli havayı temize çevirip tekrar önüne sunuyor. Adeta güncelliyor. Cemal Süreya'nın meşhur mısraları gibi,"bir çiçek duruyordu, orada, bir yerde.. Bir yanlışı düzeltircesine açmış". 
  Sen ise ona verilmiş bunca görevi yok sayıp, fal bakacaksın öyle mi? Olmaz o iş... Onu önce dalından, sonra yapraklarından ayıracaksın yetmezmiş gibi birde sevgi umacaksın... 
  Oysa bırak kalsın dalında... Bakana zevk versin, görene Allah'ı hatırlatsın...
Resmimin Hikayesi:Sizleri tanıştırayım kendisi Sardunyam olur. Henüz 4 gündür bizimle, fotoğrafı da onu ilk aldığım gün çekmiştim. Burda yok ama şimdi bir dal daha verdi. Sanırım o da bizi sevdi :)                         
Instagram:symakrlkn
Twitter:symkrlkn
Facebook.com/zamanedenemeleri

UYARI: Blogdaki tüm fotoğrafları ve denemeleri kullanmak kesinlikle YASAKTIR!!!

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Dünya Kupası

  
  Futbolu sevmesenizde okuyun bu yazımı çünkü Dünya Kupaları genel kültür kapsamına çoktan girdi bknz:yarışma programları.. :) Bütün renkler var onun içinde; siyahı, beyazı, Arap'ı, İngiliz'i, Alman'ı, Latin'i.... Adeta tüm dünyanın anladığı ortak bir dil... 
  Dünya Kupası futbola gönülverenler için yazın bulunmaz bir eğlence. Yaz aylarında futbolu özleyecek kadar severler 90 dakikaları. Şimdi futbolla dolu kocaman bir ayı geride bıraktık. Ne favoriler gruptan bile çıkamazken, yine ummadık ülkeler baş yardı. Neyseki her maçı keyifle izleyebildik. Neydi Allah aşkına geçen turnuvadaki vuvuzela belası. Maç izlemekten soğumuştuk.  
  Türkiye, katılamamış olsada maçları izlemektende geri duramadık. Başından beri hiçbir ülkeyi tam desteklemedim, sonuçta ülkem yoksa çokda bağlanmanın da bir anlamı yoktu benim için. Maçlarda hep bir tarafı tutmakla yetindim. İnanır mısınız kimi tutsam elendi. Şimdi size hem dünya kupasının kısa bir özetini geçeceğim, hem de ne kadar isabetli(!) takımları desteklediğimin ispatını göstereceğim. 
  Bosna Hersek'i destekledim ilk önce, aman sende ne olacağı başından belli değil miydi dediğinizi duyar gibiyim, ama benim desteğim biraz politik biraz kardeşlik bağından kaynaklanıyor, tabi ki ilerleyemedi ve turnuvaya erkenden veda etti. 
  İkinci olarak Şili tarafında yer aldım. Şilili madencilerin yaşadığı korkunç kazayı konu alarak çektikleri mini destek filmiyle gaza geldim, İnşallah kazanan Şili olur dedim. Başta gerçekten tarih yazıp İspanya'yı geride bırakarak gruptan çıksada malesef Brezilya karşısında penaltılarda elendi. Böylece Şili taraftarlığım sona erdi. Dilerseniz kısa filmi buradan izleyebilirsiniz.
  Brezilya-Almanya maçına gelelim biz. Bütün gün büyük bir heyecanla bekledim. Bana ve tüm futbol severlere soracak olursanız gerçekten çok kıran kırana bir maç olacağını düşünüyorduk. Tabi ki Sambacıları destekliyordum. Doğrusunu söyleyeyim ilk 45 dakikayı izleyip kapattım. Dayanamadım böyle bir hezimete. Sabahleyin skorun 7'ye kadar çıktığını öğrenince bir Beşiltaşlı olarak bir tane daha yiyemediler mi diye de üzüldüm malum 8'e ne kalmış şurada. 
  Brezilya bende derin bir yara açtı. Kendime dert edinmeyi severim, öyleki 3.lük maçına hangi yüzle çıkacakları dahi derdim oldu.
   Bir başka yarı final maçı Hollanda-Arjantin... Hollanda'yı, bahçelerini, renk renk, kutu kutu evlerini ve turuncu formalarına hep bir sempati duymuşumdur. :) Hollanda kazansın isterdim. Olmadı. Şaşırmadım. 
   Final Arjantin- Almanya, bu sefer Arjantin'i destekliyorum. Herkes gibi Almanya'nın kazanacağına da adım kadar emindim aslında. Bir ümitti benimki. Kısmet... Alman otoritesi hiç bu kadar yaklaşmışken pes edermiydi? Tabi ki hayır... Tangocular ikincilikle yetindi.
  Gördüğünüz gibi desteklediğim her ülke hüsrana uğradı. İnşallah bir dahakine Türkiye katılır bizde başkalarını desteklemek yerine kendimizi destekler, kupanın heyecanını en içten yaşayarak maçları izleriz ve en az 2002'deki kadar büyük bir başarı elde ederiz. Şöyle bol altın gollü :) 
  Not: Tüm dünya, maçlara olan ilginin 10'da 1'ini şu anda zulüm gören müslümanlara gösterebilseydi. O zaman ne şehitler olurdu, ne yetimler, ne de mülteci anneler....
       Instagram:symakrlkn
       Twitter:symkrlkn
  Uyarı: blogumdaki resimleri kullanmak kesinlikle YASAKTIR.

12 Temmuz 2014 Cumartesi

BıktıK

   Bıkmadık mı sizcede 118'li numaraların reklamlarından. Sürekli bir önde darbukalı amca, arkada esnafın her türlüsü beraber şarkı söyleyip oynuyorlar. Altında dehşet verici bir mantıksızlık gizli. Bana bıkkınlık geldi yazayım dedim. 
  İlk olarak 21. Yüzyılda yaşıyoruz ve 90'lı yılların icadı bilinmeyen numaralar hattına gerçekten çok ciddi boyutlarda ihtiyacımız yok. Ciddi boyutlarda diyorum çünkü eskiden bir tane vardı şimdi 118'in arkasında 1'den 99'a kadar sayı çevirebilirsin. Biraz youtube'a kaçak girme kanalları gibi a,b,c,h,l.. tunnel yaz birinden gir. Hepsi aynı kapıya çıkar.
   İkincisi bilmediğim bir numarayı öğrendiğimde niye bu kadar sevineyim. Bir numarayı bilmiyorsam ve çaresizlikten 118'li bir hattı aradıysam hadi bir de numarayı öğrenebildim varsayalım, ama Allah aşkına niye darbuka eşliğinde oynama hissi içine gireyim ki. 
   Bir de şu yönü var. Adam evine icra gelip gelmeyceğini dahi arayıp 118'den öğrenmeye kalkışıyor ne gariptir ki sonra yine dilimize dolanan o iğrenç melodiyle oynamaya başlıyor. 
   İftar vaiktlerini bile kendilerinden öğrenecekmişiz. İftar vaktine az kaldıysa tamam darbukayı alalım da ya 5-6 saat varsa o zaman napıcaz? Orhan baba çalabiliyor musunuz? 
  Klasik Türk zekasına sahip bir insan olarak, benimde merak ettiğim tek bir husus var bu konuda, o da şu ki herkesin numarasını herkese bayaa baya veriyorlar mı bunlar. Eğer veriyorlarsa nacizane bir reklam önerim olacak kendilerine. Murat Boz hayranı bir kız Murat Boz'un numarasını öğrensin mesela sonra darbuka eşliğinde oynasınlar. Mevcut ünlüyü türetebiliriz Tarkan, Serdar Ortaç ya da Hadise.... Ne saçma bir yöne doğru gidiyor bu yazı. Sanırım bunlar hep 118'den kaynaklanıyor birazdan darbukada istemeden susayım ben en iyisi :) 
Instagram:symakrlkn
Twitter:symkrlkn
Not:blogumdaki resimlerin kullanılması kesinlikle YASAKTIR

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Zararı ortada

  Deli gibi kola içerdim. Hele ki ramazanda buz gibi... Bir de fast food yiyeceksem, Allah(lütfen uzatarak okuyunuz) diğer seçenekleri düşünmezdim bile. Beyin kilitlenmiş sanki. 
  Derlerdi ki İsrail'e yardım ediyor. Derdim ki ama Türkiye'de milyonlarca istihdam sağlıyor benim param ona gidiyordur. Ne zeka yüklü saçma bir bahane Ya Rabbim... 
  Bırakmama da yine İsrail'e yardım ediyor olması etkili olmadıya ona yanarım. İçinde böcek var dediler yoktur ya dedim içtim. Alkol var dediler adamlar yok diyor dedim yine içtim. Zararlı kanser yapıyor dediler. Ne yararlı ki dedim yine içtim. Sivilce, kilo.. hiçbirini dinlemedim yine içtim. 
   Bakar mısın adeta bağımlı gibisin. Beynin içmemeyi adeta reddediyor. Kendi kendine saçma sapan bahaneler uydurup kendi kendini kandırıyorsun. Aslında deli gibi zararlı, içinde ne var kesinlikle belli değil ama sen bir bağımlı gibi vaz geçemiyorsun. En susadığın anda aklına geliyor ve içiyorsun. Mantıklı bir iş mi bu yaptığın? Değil..
   Nasıl bıraktığıma gelince bir gün yine fast foodla birlikte içiyorum sonra dedimki kendime ne iradesiz birisin sen yaa. Nasıl bırakamıyorsun bunu? Deli gibi zararlı kızım. O gün bıraktım. Tarihi de bilirim ama bende gizli. Yaklaşık bir yıldan fazla oldu. Sürmedim ağzıma. Sonra her bir bardak teklif edildiğinde daha önce saçma sapan öne sürdüğüm bahaneleri geri vitese takarak aldım yanıma. Hayır çocuklar ölüyor dedim. Alkol var diyolar dedim. Sivilce yapar. Böcek var. Kanser riski. Hepsini dedim bu sefer teklif edenler reddetti hayır onlar yalan filan falan. Yalan değil bal gibi gerçek. Biz kendimizi kandırsak da ateş olmayan yerden duman çıkmaz. 
    Niye yazdım ben bu yazıyı? İçmeyin sizde, benim gibi bırakın zararını filan es geçin. Kendi iradenize güvenerek bırakın. İlk önce aklınızda bitirin, sonra kabul etmediğiniz tezleri birbir hayata geçirin. Sizde olayın gerçek yüzünü göreceksinizdir . 
   Şu an yok be yıllardır aynı laflar dönüpduruyor diyorsanız eğer geçmiş olsun sizin beyinde kilitlenmiş colaya. Acı ama bıraktıktan sonra insan anlıyor gerçekleri. 
   Son sözüm de Coca Cola'nın manidar sloganı "denemeden bilemezsiniz." 
  Instagram:symakrlkn
  Twitter:symkrlkn
Not: Blogumdaki bütün fotoğrafların kullanılması Kesinlikle YASAKTIR. 

Tesadüf mü?


    Aslında ben küçükken diye başlayacaktım yazıma, ama sonra düşündüm ve böyle dememin çok saçma olduğuna kanaat getirdim. Sanırım ben hiç büyümedim. Babam günde en az 756 kere sorar bana "kızım sen kaç yaşındasın? Diye. Büyüyemiyorum. Büyümek de istemiyorum. Hala barbie alasım varken, lunaparktaki korkunç oyuncaklar yerine çarpışan arabalara koşarken, bir liraya bir milyon baloncuk çıkarmak dururken, yüzüme badana yapıp sokağa çıkamam ki. Olmaz, yani bana olmaz. Ama size yakışıyor n'olur yanlış anlamayın kimseyi kınamak değil amacım. 
   Asıl meselemize gelelim, bundan yaklaşık bir 5-6 belki 7-8 yıl önce ya da tamam tamam kısaca yaşımın onlar basamağında bir dahi yokken, tevafuk nedir bilmezdim. Benim tesadüf dediğime tevafuk diyene ise tam anlamıyla gıcık olurdum. Çocukluk işte. Kandırmışlar bizi batı icadlarıyla özümüze dönemez olmuşuz. 
   Bir gün ne oldu hatırlamıyorum. Beni mutlu eden küçük mutlulukları Allah'ın bir lütfu değilde öylesine bir rastlantı olabilecek olması çok zoruma gitti. Dedim yok olmaz Şeyma, mutluluğu neden küçümsüyor rastlantı diyorsun? Tevafuktur o, rastlantı olsa mutlu etmezdi.
    Yazımdaki resmi ele alalım mesela. Ben İstanbul'dan kalktım gittim Sakarya'ya. Yeşilliğe vurulmuş bir şekilde dolaşırken bu küçük sevimli tavşanı gördük. 21. Yüzyıl usulü sevdik ellemeden ama resimleyerek sevgimizi ona hissettirmeden adeta kendimizi kandırarak sevdik. Bu sevimli küçük tavşanı görmem sadece bir rastlantı mı sizce? Bence değil. Beni böyle mutlu eden küçük tavşan sadece bir rastlantı değil. 
Instagram:symakrlkn
Twitter:symakrlkn
Not: blogumdaki resimler kullanmak kesinlikle YASAKTIR.

5 Temmuz 2014 Cumartesi

Animasyonseverimdir

      
Animasyon sever misiniz? Ben bayılırım. En kaliteli oyuncularla, en acıklı müziklerle, en bir yetenekli yönetmenler tarafından çekilen filmleri bir Şirinlere değişirim. Hemde iki dakikada. Hiç düşünmeden :). Öyleki en son gittiğin film ne diye sorsan. Cevabım Karlar Ülkesi :)). 
 Ne yapayım güya komedi filmi olan belaltı Türk filmlerine mi gideyim? Şahan Gökbakar'ın, Şafak Sezer'in, Peker Açıkalın'ın ve benzerlerinin hiç bir sanat değeri taşımayan, keyiften çok dehşet veren filmlerini izlememi beklemiyorsunuz heralde. İzleyenlere saygım sonsuz ama ben 10 dakikadan fazla dayanamıyorum o tür filmlere. 
  En sevdiğim animasyonlara gelince ilk sırada Arı Filmi var gerçekten çok sevmiştim onu hele birde rengarenk çiçekli bir sahnesi vardı ki en bayıldığımm. Ratatuy (artık nasıl yazılıyorsa) bir farenin aşçı olması pek güzel bir fikir olmasada film gayet eğlenceliydi. Yukarı Bak, o balonların hepsini istiyorum. Şirinler de bir duralım iki filmi çıktı. Animasyonları on numara tabiki ama çizgi filmini tercih ederim açıkçası. Ben saya saya bitiremem sevdiğim animasyonları şimdilik bu kadar olsun sıkmasın :) 
  Son sözüm animasyon güzeldir. 
Instagram:symakrlkn

Not: blogumdaki her resim benim tarafımdan çekilmekte olup kullanılması kesinlikle YASAKTIR.

3 Temmuz 2014 Perşembe

Bende ki Osmanlı Aşkı

  Nedeni hiç bilmediğim bir merak oluştu bende tarih okuma merakı. Ama şöyle gerçek tarih kitaplarından bahsediyorum. Hani şu Dünya'ya hükmetmiş padişahlarımızı haremle kısıtlamayan tarih kitapları. Anladınız bence siz onu. 

  Her neyse Osmanlının yükseliş devrini herkes çok iyi bilirde Sarı Selim'den sonrası pek bir muallaktadır. Hele ki yıkılış-dağılma devri. Sayısız vezire, onlarca padişaha şahitlik etmiştir. 
  Abdulhamid, bir imparatorluğu 30 küsür sene yaşatan adam hemde dağılma devrinde. Tabi ki Allah'ın izniyle yaşatabilen desek daha doğru. Kendi de böyle dememizi isterdi zaten. Kimileri ona elli kanlı padişah dermiş. Desinler boşver Allah bilir beni der susarmış. Düşünün eli kanlı birinin iftira karşısında susabilmesi ne kadar olasıysa Abdulhamid'in elinin kanlı olması da o kadar olası. 
   Kızı Ayşe Sultan yazmış bu kitabı. Hatıralarından öte, hatırlamadığı tek bir ayrıntı yok. Öyleki her ayrıntı ayrı bir yara, ayrı bir utanç bizim için onun için ise gurur. Dünya'nın en güzel şehrinin padişahının kızı Pariste gece yarısı yazdığı tabloları satarak para kazanır hale gelmiş. Getirtilmiş. Kader tabi ama kaderin üstünde bir kader daha vardır ya hani...
Kitap 1950'li yıllarda yazılmış Timaş sağolsun 2010 da tekrardan bastırmış. Alın, edinin ve mutlaka okuyun.
  "Hiç bir siyasi belge özelliği taşımamaktadır." Kitabın başında yazan bir cümledir bu.

Dip Not: Hanedanın ülkeye dönüşünü bir dergide okumuştum. Onu da paylaşmak çok isterim. Adnan Menderes bir toplantı için Paris'te bulunmaktadır. Zamanın büyükelçisine "Burada Osmanlı Hanedanının bazı üyeleri varmış" der ve nerede nasıl yaşadıklarını sorar. Bir hayli trajiktir ki büyükelçinin sıfatı kadar küçük bir fikri dahi yoktur. Menderes hemen öğrenmesini ve onları ziyaret etmek istediğini söyler. Elçi öğrenir nerede yaşadıklarını ve Adnan Menderes hanedanı ziyarete gider. Giderde, utanır gördüklerinden. Ülkesine döner ve dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a hanedanın ülkeye giriş yasağını kaldırmak istediğini bir af yasası çıkaracağını söyler. Ne acıdır ki devletin başındakinin başbakana söylediği tek bir söz vardır "aman Adnan Bey sizi de beni de bitirirler."Bunun üzerine Adnan Menderes bir zarf uzatır cumhurbaşkanına" analarının ve babalarının Fransa da hizmetçilik yaptığı bir ülkenin başbakanı olmaktan utanç duyuyorum, istifamın kabulünü arz ederim" yazılıdır. Celal Bayar, Menderes'i vaz geçirtmeye çalışsada başaramaz. Yasa çıkarılır ve hanedan yurda geri döner. Ne acıklıdır ki Merhum Adnan Menderes'in en büyük suçlarından biridir işte bu. 
Instagram: symakrlkn

Acırım Böylelerine

   Ölsek %90'ınımızın cenazesi camiden kalkar. Bayramlarda da iyi müslümanızdır Allah biliyor ya. Ramazan'ın ilk ve son günüde fena değilde geri kalan 28 gününden hiç konuşmayalım mümkünse.
      Alışveriş merkezleri, sokaklar, caddeler kafeler sanki avrupadan sahneler gibi adeta. Yiyenlerle, içenlerle dolu. Tabiki tutmayabilirsin o senin özgür hür iradenle verebileceğin karar ama o zaman saygi bekleme, saygi göster tutana. Senin yapamadığını yapıyor. 
       Biliyor musunuz, ben hep içten içe acırım şu oruç tutmayanlara. İradesi zayıf insanlar bunlar, aç kalmaktan korkarlar. Afrika'daki 5 yaşına girmeden açlıktan hayatını kaybeden çocuklar kadar değiller. Ama empati yapalım diye etrafa, evrene mesaj gönderirler. Biri yürü git Allah aşkına...
     Acırım çünkü sıcacık pideyi yemeden beklemenin keyfini bilmezler ya da dilin damağına yapışmıştır tam o anda ezan okunurda bir damla suyun vücuduna gidişini hissedersin hani işte oruç tutmayanlar bunu da hissedemezler. Bilemezler.
    Bayramda çikolata yemekten dökülen alerjileride anlayamazlar. Ya da o baklavayı saat on ikide yiyebilmenin keyfini. Bayram kahvaltılarını hele hiç anlatamazsın onlara. 
    Ramazan'ın bu dünyadaki karşılığını bile alamadan yaşarlar. Çevrenizde keyfinden oruç tutmayan biri varsa eğer acıyın ona çünkü şu dünyada yaşayan en iradesiz insanlardan kendisi. 
    Instagram:symakrlkn
    Not: blogumdaki resimlerin hepsi benim tarafımdan çekilmektedir. Kullanmak kesinlikle YASAKTIR

29 Haziran 2014 Pazar

Evvel Kelam

   
    

        Boş durmayı sevmem. İlla ki elimde bir uğraş olacak. Mükemmeliyetçiyimdir birde ama elimden geleni yapıp tevekkülle beklemesinide bilirim. Başka fikirlere açığımdırda yalnız işime karışılmasından hiç haz etmem. Şiiri severim ama twitterda paylaşmam. Mesela yatamam öyle deniz kenarında saatlerce,  onun yerine tercih ederim Anadolu da bir köyü gezmeyi.

       Mahsun Kırmızıgül'ü de dinlerim Fransız Zaz'ı da. Necip Fazıl, Mehmet Akif okurum Cemal Süreya, Nazım Hikmet'te. Yok Aziz Nesin'e girmeyelim kimseye aptal deme lüksünü kendimde bulamıyorum hele ki toplumun %60'ını toptan hiç katledemem.
        Niye açtığıma gelince bu blogu şöyle izah edeyim yazmayı severim ama düşünmeyi daha çok. Durup dururken alakasız şeyler söylediğimi söylerler, birde konudan konuya atlarmışım ama dediğim gibi elimde, zihnimde bir an bile boş duramaz. O zaman yazayım dedim zihnimde birikenleri cümlelere dökeyim. Belki cümlelerimi sevenler olur dedim. Belki fikrime katılanlar. İşte size benim ve blogumun hikayesi :) 
Instagram: symakrlkn