18 Temmuz 2014 Cuma

Ders: El İşi

           
 Caddeler kılıfçı kaynıyor, instagramda keza öyle herkes telefon kabı satıyor. Hemen hemen hepsi de aynılarını... Biraz farklılığa var mısınız? Öyleyse buyrun bir alt paragrafa :)
 Okuldayken en sevdiğim derslerdi resim ve el işi. Biraz boya, bir kağıt ve bol miktarda hayalgücü... İşte bu yazımda aynen öyle biraz bant, bir makas ve süslenmeye hazır telefon... 
 İlk olarak şunu söylemeliyim telefonumun arkasında jelatin var ve bantın iz bırakmasını engelliyor. Sizede tavsiye ederim. Bantı nereden bulduğuma gelince Instagram'da Ufak Tefek Dükkan'dan aldım. Daha doğrusu aldıklarımın yanında hediye geldi. Açıkça söylemeliyim ki siparişlerimden daha çok sevindim gördüğümde :). 
 Bantı gördüm ve aklımdan milyon tane fikir geçti. En çok telefon kılıfı fikrini beğendim ve hemen başladım kesip kesip telefonumun arkasına yapıştırmaya :). Bantımda 2-3 santimde bir başka hikaye başlıyor. Bende o sınırlardan kesip farklı hikayeleri yan yana yapıştırdım. Sizin bantınız tek bir desense eğer, telefonun bir köşesinden diğer köşesine kadar kesmeden yapıştırın. Ve bir alt tarafa geçin. 
  Dikkat etmeniz gereken ve sizi biraz zorlayabilecek tek nokta kamera kısmı orada yuvarlak kesmek için çabalamayın daha üçgen kesimlerle de lensin engellemesini ortadan kaldırabilirsiniz :)
  Instagram:symakrlkn
  Twitter:symkrlkn
  Facebook.com/zamanedenemeleri.com
Uyarı: blogumdaki resimleri ve yazıları kullanmak YASAKTIR

Filistinli Teyze

 Yine böyle bir cuma günüydü. Mekke'deydik. Güneşin altında, mescide bile girememiştik. Avluda oturmuş namazı bekliyorduk. Yanımda bir teyze vardı nereli olduğumu sordu. Tabi bende arapça yok, onda da türkçe icat edilmiş en güzel dil olan tarzancayla anlaşmaya başladık. Türkiye dedim, gülümsedi. Ben ona sordum  "Filistin" dedi yanımda ablam vardı baktık birbirimize. Sustuk. Filistin, savaşı yaşamış teyze. Hemde nasıl acılar çekmiş kim bilir. 
  Anlaşmaya devam ettik kızı varmış ön taraftaymış filan... Bir şekilde susadığımızı anlattık sonra  birbirimize, avludayız ama tıklım tıklım, su almaya gitsem geri gelemem; gelemezsem namaz kaçar... Üstümüzden atlayan arap polisler vardı bir tek. Teyze durdurdu birini, arapça bir şeyler söyledi. Tabi biz ne yazık ki anlamıyoruz. Arap polis elindeki yarım su şişesini verdi teyzeye. Biz ablamla şaşkın bakışlarla izliyoruz. Teyze, suyu aldı ve içti. Hiç tanımadığı bir polisten aldığı suyu, hiç düşünmeden içti. Sonra bize verdi "al, iç" dedi. Bana; annemin, babamın bardağından bile su içmeyen bana al iç dedi. Bir arap erkek polisin sonra bir filistinli kadının içtiği şişeden... Teyze haklı, ona sususuzluğumuzu anlatmıştık... Susuz olduğumuzu iddia etmiştik. Öyleydik. Hiç değilse öyle sanıyorduk kendimizi. Tabi ki içmedim, ama susuzluktan değil boğazımda düğümlenen başka bir şey vardı bu sefer susuzluğumu gideren bir acı gerçeklik..
    O kadar belliydi ki teyzenin çaresizliği yaşadığı. Biz kardeşiz diye attığımız nidaların altı boşmuş meğer. Savaşı bilmeden susuz olduğumuzu iddia etmişiz. Kardeş olduğumuzu söyleyip aynı şişeden içememişiz. 
  Şimdi o teyze nerede Allah bilir? Yaşıyor mu? Yaşıyorsa Filistinde ateş altında mı? O beni hatırlar mı bilemem. Ben onu hatırlayacağım, sizde hatırlayın istedim. Ben unutsamda, siz bilin...
Twitter:symkrlkn
Instagram:symakrlkn
Facebook.com/zamanedenemeleri

16 Temmuz 2014 Çarşamba

Çiçekli Yazılar

 
  Bir çiçeğin yapraklarından fal bakanlara tek sözümdür "İnşallah sevmiyor çıkar".Sevmiyor çıksın çünkü sevilmeyi hak etmiyorsun.. Sevmeyi bilmiyorsun.
  Hiç düşünmeden bir çiçeği hayattan kopartabilirken, sevgiden bahsetme n'olur. Oysa o da senin gibi nefes alıyor hatta kirli havayı temize çevirip tekrar önüne sunuyor. Adeta güncelliyor. Cemal Süreya'nın meşhur mısraları gibi,"bir çiçek duruyordu, orada, bir yerde.. Bir yanlışı düzeltircesine açmış". 
  Sen ise ona verilmiş bunca görevi yok sayıp, fal bakacaksın öyle mi? Olmaz o iş... Onu önce dalından, sonra yapraklarından ayıracaksın yetmezmiş gibi birde sevgi umacaksın... 
  Oysa bırak kalsın dalında... Bakana zevk versin, görene Allah'ı hatırlatsın...
Resmimin Hikayesi:Sizleri tanıştırayım kendisi Sardunyam olur. Henüz 4 gündür bizimle, fotoğrafı da onu ilk aldığım gün çekmiştim. Burda yok ama şimdi bir dal daha verdi. Sanırım o da bizi sevdi :)                         
Instagram:symakrlkn
Twitter:symkrlkn
Facebook.com/zamanedenemeleri

UYARI: Blogdaki tüm fotoğrafları ve denemeleri kullanmak kesinlikle YASAKTIR!!!

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Dünya Kupası

  
  Futbolu sevmesenizde okuyun bu yazımı çünkü Dünya Kupaları genel kültür kapsamına çoktan girdi bknz:yarışma programları.. :) Bütün renkler var onun içinde; siyahı, beyazı, Arap'ı, İngiliz'i, Alman'ı, Latin'i.... Adeta tüm dünyanın anladığı ortak bir dil... 
  Dünya Kupası futbola gönülverenler için yazın bulunmaz bir eğlence. Yaz aylarında futbolu özleyecek kadar severler 90 dakikaları. Şimdi futbolla dolu kocaman bir ayı geride bıraktık. Ne favoriler gruptan bile çıkamazken, yine ummadık ülkeler baş yardı. Neyseki her maçı keyifle izleyebildik. Neydi Allah aşkına geçen turnuvadaki vuvuzela belası. Maç izlemekten soğumuştuk.  
  Türkiye, katılamamış olsada maçları izlemektende geri duramadık. Başından beri hiçbir ülkeyi tam desteklemedim, sonuçta ülkem yoksa çokda bağlanmanın da bir anlamı yoktu benim için. Maçlarda hep bir tarafı tutmakla yetindim. İnanır mısınız kimi tutsam elendi. Şimdi size hem dünya kupasının kısa bir özetini geçeceğim, hem de ne kadar isabetli(!) takımları desteklediğimin ispatını göstereceğim. 
  Bosna Hersek'i destekledim ilk önce, aman sende ne olacağı başından belli değil miydi dediğinizi duyar gibiyim, ama benim desteğim biraz politik biraz kardeşlik bağından kaynaklanıyor, tabi ki ilerleyemedi ve turnuvaya erkenden veda etti. 
  İkinci olarak Şili tarafında yer aldım. Şilili madencilerin yaşadığı korkunç kazayı konu alarak çektikleri mini destek filmiyle gaza geldim, İnşallah kazanan Şili olur dedim. Başta gerçekten tarih yazıp İspanya'yı geride bırakarak gruptan çıksada malesef Brezilya karşısında penaltılarda elendi. Böylece Şili taraftarlığım sona erdi. Dilerseniz kısa filmi buradan izleyebilirsiniz.
  Brezilya-Almanya maçına gelelim biz. Bütün gün büyük bir heyecanla bekledim. Bana ve tüm futbol severlere soracak olursanız gerçekten çok kıran kırana bir maç olacağını düşünüyorduk. Tabi ki Sambacıları destekliyordum. Doğrusunu söyleyeyim ilk 45 dakikayı izleyip kapattım. Dayanamadım böyle bir hezimete. Sabahleyin skorun 7'ye kadar çıktığını öğrenince bir Beşiltaşlı olarak bir tane daha yiyemediler mi diye de üzüldüm malum 8'e ne kalmış şurada. 
  Brezilya bende derin bir yara açtı. Kendime dert edinmeyi severim, öyleki 3.lük maçına hangi yüzle çıkacakları dahi derdim oldu.
   Bir başka yarı final maçı Hollanda-Arjantin... Hollanda'yı, bahçelerini, renk renk, kutu kutu evlerini ve turuncu formalarına hep bir sempati duymuşumdur. :) Hollanda kazansın isterdim. Olmadı. Şaşırmadım. 
   Final Arjantin- Almanya, bu sefer Arjantin'i destekliyorum. Herkes gibi Almanya'nın kazanacağına da adım kadar emindim aslında. Bir ümitti benimki. Kısmet... Alman otoritesi hiç bu kadar yaklaşmışken pes edermiydi? Tabi ki hayır... Tangocular ikincilikle yetindi.
  Gördüğünüz gibi desteklediğim her ülke hüsrana uğradı. İnşallah bir dahakine Türkiye katılır bizde başkalarını desteklemek yerine kendimizi destekler, kupanın heyecanını en içten yaşayarak maçları izleriz ve en az 2002'deki kadar büyük bir başarı elde ederiz. Şöyle bol altın gollü :) 
  Not: Tüm dünya, maçlara olan ilginin 10'da 1'ini şu anda zulüm gören müslümanlara gösterebilseydi. O zaman ne şehitler olurdu, ne yetimler, ne de mülteci anneler....
       Instagram:symakrlkn
       Twitter:symkrlkn
  Uyarı: blogumdaki resimleri kullanmak kesinlikle YASAKTIR.

12 Temmuz 2014 Cumartesi

BıktıK

   Bıkmadık mı sizcede 118'li numaraların reklamlarından. Sürekli bir önde darbukalı amca, arkada esnafın her türlüsü beraber şarkı söyleyip oynuyorlar. Altında dehşet verici bir mantıksızlık gizli. Bana bıkkınlık geldi yazayım dedim. 
  İlk olarak 21. Yüzyılda yaşıyoruz ve 90'lı yılların icadı bilinmeyen numaralar hattına gerçekten çok ciddi boyutlarda ihtiyacımız yok. Ciddi boyutlarda diyorum çünkü eskiden bir tane vardı şimdi 118'in arkasında 1'den 99'a kadar sayı çevirebilirsin. Biraz youtube'a kaçak girme kanalları gibi a,b,c,h,l.. tunnel yaz birinden gir. Hepsi aynı kapıya çıkar.
   İkincisi bilmediğim bir numarayı öğrendiğimde niye bu kadar sevineyim. Bir numarayı bilmiyorsam ve çaresizlikten 118'li bir hattı aradıysam hadi bir de numarayı öğrenebildim varsayalım, ama Allah aşkına niye darbuka eşliğinde oynama hissi içine gireyim ki. 
   Bir de şu yönü var. Adam evine icra gelip gelmeyceğini dahi arayıp 118'den öğrenmeye kalkışıyor ne gariptir ki sonra yine dilimize dolanan o iğrenç melodiyle oynamaya başlıyor. 
   İftar vaiktlerini bile kendilerinden öğrenecekmişiz. İftar vaktine az kaldıysa tamam darbukayı alalım da ya 5-6 saat varsa o zaman napıcaz? Orhan baba çalabiliyor musunuz? 
  Klasik Türk zekasına sahip bir insan olarak, benimde merak ettiğim tek bir husus var bu konuda, o da şu ki herkesin numarasını herkese bayaa baya veriyorlar mı bunlar. Eğer veriyorlarsa nacizane bir reklam önerim olacak kendilerine. Murat Boz hayranı bir kız Murat Boz'un numarasını öğrensin mesela sonra darbuka eşliğinde oynasınlar. Mevcut ünlüyü türetebiliriz Tarkan, Serdar Ortaç ya da Hadise.... Ne saçma bir yöne doğru gidiyor bu yazı. Sanırım bunlar hep 118'den kaynaklanıyor birazdan darbukada istemeden susayım ben en iyisi :) 
Instagram:symakrlkn
Twitter:symkrlkn
Not:blogumdaki resimlerin kullanılması kesinlikle YASAKTIR

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Zararı ortada

  Deli gibi kola içerdim. Hele ki ramazanda buz gibi... Bir de fast food yiyeceksem, Allah(lütfen uzatarak okuyunuz) diğer seçenekleri düşünmezdim bile. Beyin kilitlenmiş sanki. 
  Derlerdi ki İsrail'e yardım ediyor. Derdim ki ama Türkiye'de milyonlarca istihdam sağlıyor benim param ona gidiyordur. Ne zeka yüklü saçma bir bahane Ya Rabbim... 
  Bırakmama da yine İsrail'e yardım ediyor olması etkili olmadıya ona yanarım. İçinde böcek var dediler yoktur ya dedim içtim. Alkol var dediler adamlar yok diyor dedim yine içtim. Zararlı kanser yapıyor dediler. Ne yararlı ki dedim yine içtim. Sivilce, kilo.. hiçbirini dinlemedim yine içtim. 
   Bakar mısın adeta bağımlı gibisin. Beynin içmemeyi adeta reddediyor. Kendi kendine saçma sapan bahaneler uydurup kendi kendini kandırıyorsun. Aslında deli gibi zararlı, içinde ne var kesinlikle belli değil ama sen bir bağımlı gibi vaz geçemiyorsun. En susadığın anda aklına geliyor ve içiyorsun. Mantıklı bir iş mi bu yaptığın? Değil..
   Nasıl bıraktığıma gelince bir gün yine fast foodla birlikte içiyorum sonra dedimki kendime ne iradesiz birisin sen yaa. Nasıl bırakamıyorsun bunu? Deli gibi zararlı kızım. O gün bıraktım. Tarihi de bilirim ama bende gizli. Yaklaşık bir yıldan fazla oldu. Sürmedim ağzıma. Sonra her bir bardak teklif edildiğinde daha önce saçma sapan öne sürdüğüm bahaneleri geri vitese takarak aldım yanıma. Hayır çocuklar ölüyor dedim. Alkol var diyolar dedim. Sivilce yapar. Böcek var. Kanser riski. Hepsini dedim bu sefer teklif edenler reddetti hayır onlar yalan filan falan. Yalan değil bal gibi gerçek. Biz kendimizi kandırsak da ateş olmayan yerden duman çıkmaz. 
    Niye yazdım ben bu yazıyı? İçmeyin sizde, benim gibi bırakın zararını filan es geçin. Kendi iradenize güvenerek bırakın. İlk önce aklınızda bitirin, sonra kabul etmediğiniz tezleri birbir hayata geçirin. Sizde olayın gerçek yüzünü göreceksinizdir . 
   Şu an yok be yıllardır aynı laflar dönüpduruyor diyorsanız eğer geçmiş olsun sizin beyinde kilitlenmiş colaya. Acı ama bıraktıktan sonra insan anlıyor gerçekleri. 
   Son sözüm de Coca Cola'nın manidar sloganı "denemeden bilemezsiniz." 
  Instagram:symakrlkn
  Twitter:symkrlkn
Not: Blogumdaki bütün fotoğrafların kullanılması Kesinlikle YASAKTIR. 

Tesadüf mü?


    Aslında ben küçükken diye başlayacaktım yazıma, ama sonra düşündüm ve böyle dememin çok saçma olduğuna kanaat getirdim. Sanırım ben hiç büyümedim. Babam günde en az 756 kere sorar bana "kızım sen kaç yaşındasın? Diye. Büyüyemiyorum. Büyümek de istemiyorum. Hala barbie alasım varken, lunaparktaki korkunç oyuncaklar yerine çarpışan arabalara koşarken, bir liraya bir milyon baloncuk çıkarmak dururken, yüzüme badana yapıp sokağa çıkamam ki. Olmaz, yani bana olmaz. Ama size yakışıyor n'olur yanlış anlamayın kimseyi kınamak değil amacım. 
   Asıl meselemize gelelim, bundan yaklaşık bir 5-6 belki 7-8 yıl önce ya da tamam tamam kısaca yaşımın onlar basamağında bir dahi yokken, tevafuk nedir bilmezdim. Benim tesadüf dediğime tevafuk diyene ise tam anlamıyla gıcık olurdum. Çocukluk işte. Kandırmışlar bizi batı icadlarıyla özümüze dönemez olmuşuz. 
   Bir gün ne oldu hatırlamıyorum. Beni mutlu eden küçük mutlulukları Allah'ın bir lütfu değilde öylesine bir rastlantı olabilecek olması çok zoruma gitti. Dedim yok olmaz Şeyma, mutluluğu neden küçümsüyor rastlantı diyorsun? Tevafuktur o, rastlantı olsa mutlu etmezdi.
    Yazımdaki resmi ele alalım mesela. Ben İstanbul'dan kalktım gittim Sakarya'ya. Yeşilliğe vurulmuş bir şekilde dolaşırken bu küçük sevimli tavşanı gördük. 21. Yüzyıl usulü sevdik ellemeden ama resimleyerek sevgimizi ona hissettirmeden adeta kendimizi kandırarak sevdik. Bu sevimli küçük tavşanı görmem sadece bir rastlantı mı sizce? Bence değil. Beni böyle mutlu eden küçük tavşan sadece bir rastlantı değil. 
Instagram:symakrlkn
Twitter:symakrlkn
Not: blogumdaki resimler kullanmak kesinlikle YASAKTIR.

5 Temmuz 2014 Cumartesi

Animasyonseverimdir

      
Animasyon sever misiniz? Ben bayılırım. En kaliteli oyuncularla, en acıklı müziklerle, en bir yetenekli yönetmenler tarafından çekilen filmleri bir Şirinlere değişirim. Hemde iki dakikada. Hiç düşünmeden :). Öyleki en son gittiğin film ne diye sorsan. Cevabım Karlar Ülkesi :)). 
 Ne yapayım güya komedi filmi olan belaltı Türk filmlerine mi gideyim? Şahan Gökbakar'ın, Şafak Sezer'in, Peker Açıkalın'ın ve benzerlerinin hiç bir sanat değeri taşımayan, keyiften çok dehşet veren filmlerini izlememi beklemiyorsunuz heralde. İzleyenlere saygım sonsuz ama ben 10 dakikadan fazla dayanamıyorum o tür filmlere. 
  En sevdiğim animasyonlara gelince ilk sırada Arı Filmi var gerçekten çok sevmiştim onu hele birde rengarenk çiçekli bir sahnesi vardı ki en bayıldığımm. Ratatuy (artık nasıl yazılıyorsa) bir farenin aşçı olması pek güzel bir fikir olmasada film gayet eğlenceliydi. Yukarı Bak, o balonların hepsini istiyorum. Şirinler de bir duralım iki filmi çıktı. Animasyonları on numara tabiki ama çizgi filmini tercih ederim açıkçası. Ben saya saya bitiremem sevdiğim animasyonları şimdilik bu kadar olsun sıkmasın :) 
  Son sözüm animasyon güzeldir. 
Instagram:symakrlkn

Not: blogumdaki her resim benim tarafımdan çekilmekte olup kullanılması kesinlikle YASAKTIR.

3 Temmuz 2014 Perşembe

Bende ki Osmanlı Aşkı

  Nedeni hiç bilmediğim bir merak oluştu bende tarih okuma merakı. Ama şöyle gerçek tarih kitaplarından bahsediyorum. Hani şu Dünya'ya hükmetmiş padişahlarımızı haremle kısıtlamayan tarih kitapları. Anladınız bence siz onu. 

  Her neyse Osmanlının yükseliş devrini herkes çok iyi bilirde Sarı Selim'den sonrası pek bir muallaktadır. Hele ki yıkılış-dağılma devri. Sayısız vezire, onlarca padişaha şahitlik etmiştir. 
  Abdulhamid, bir imparatorluğu 30 küsür sene yaşatan adam hemde dağılma devrinde. Tabi ki Allah'ın izniyle yaşatabilen desek daha doğru. Kendi de böyle dememizi isterdi zaten. Kimileri ona elli kanlı padişah dermiş. Desinler boşver Allah bilir beni der susarmış. Düşünün eli kanlı birinin iftira karşısında susabilmesi ne kadar olasıysa Abdulhamid'in elinin kanlı olması da o kadar olası. 
   Kızı Ayşe Sultan yazmış bu kitabı. Hatıralarından öte, hatırlamadığı tek bir ayrıntı yok. Öyleki her ayrıntı ayrı bir yara, ayrı bir utanç bizim için onun için ise gurur. Dünya'nın en güzel şehrinin padişahının kızı Pariste gece yarısı yazdığı tabloları satarak para kazanır hale gelmiş. Getirtilmiş. Kader tabi ama kaderin üstünde bir kader daha vardır ya hani...
Kitap 1950'li yıllarda yazılmış Timaş sağolsun 2010 da tekrardan bastırmış. Alın, edinin ve mutlaka okuyun.
  "Hiç bir siyasi belge özelliği taşımamaktadır." Kitabın başında yazan bir cümledir bu.

Dip Not: Hanedanın ülkeye dönüşünü bir dergide okumuştum. Onu da paylaşmak çok isterim. Adnan Menderes bir toplantı için Paris'te bulunmaktadır. Zamanın büyükelçisine "Burada Osmanlı Hanedanının bazı üyeleri varmış" der ve nerede nasıl yaşadıklarını sorar. Bir hayli trajiktir ki büyükelçinin sıfatı kadar küçük bir fikri dahi yoktur. Menderes hemen öğrenmesini ve onları ziyaret etmek istediğini söyler. Elçi öğrenir nerede yaşadıklarını ve Adnan Menderes hanedanı ziyarete gider. Giderde, utanır gördüklerinden. Ülkesine döner ve dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a hanedanın ülkeye giriş yasağını kaldırmak istediğini bir af yasası çıkaracağını söyler. Ne acıdır ki devletin başındakinin başbakana söylediği tek bir söz vardır "aman Adnan Bey sizi de beni de bitirirler."Bunun üzerine Adnan Menderes bir zarf uzatır cumhurbaşkanına" analarının ve babalarının Fransa da hizmetçilik yaptığı bir ülkenin başbakanı olmaktan utanç duyuyorum, istifamın kabulünü arz ederim" yazılıdır. Celal Bayar, Menderes'i vaz geçirtmeye çalışsada başaramaz. Yasa çıkarılır ve hanedan yurda geri döner. Ne acıklıdır ki Merhum Adnan Menderes'in en büyük suçlarından biridir işte bu. 
Instagram: symakrlkn

Acırım Böylelerine

   Ölsek %90'ınımızın cenazesi camiden kalkar. Bayramlarda da iyi müslümanızdır Allah biliyor ya. Ramazan'ın ilk ve son günüde fena değilde geri kalan 28 gününden hiç konuşmayalım mümkünse.
      Alışveriş merkezleri, sokaklar, caddeler kafeler sanki avrupadan sahneler gibi adeta. Yiyenlerle, içenlerle dolu. Tabiki tutmayabilirsin o senin özgür hür iradenle verebileceğin karar ama o zaman saygi bekleme, saygi göster tutana. Senin yapamadığını yapıyor. 
       Biliyor musunuz, ben hep içten içe acırım şu oruç tutmayanlara. İradesi zayıf insanlar bunlar, aç kalmaktan korkarlar. Afrika'daki 5 yaşına girmeden açlıktan hayatını kaybeden çocuklar kadar değiller. Ama empati yapalım diye etrafa, evrene mesaj gönderirler. Biri yürü git Allah aşkına...
     Acırım çünkü sıcacık pideyi yemeden beklemenin keyfini bilmezler ya da dilin damağına yapışmıştır tam o anda ezan okunurda bir damla suyun vücuduna gidişini hissedersin hani işte oruç tutmayanlar bunu da hissedemezler. Bilemezler.
    Bayramda çikolata yemekten dökülen alerjileride anlayamazlar. Ya da o baklavayı saat on ikide yiyebilmenin keyfini. Bayram kahvaltılarını hele hiç anlatamazsın onlara. 
    Ramazan'ın bu dünyadaki karşılığını bile alamadan yaşarlar. Çevrenizde keyfinden oruç tutmayan biri varsa eğer acıyın ona çünkü şu dünyada yaşayan en iradesiz insanlardan kendisi. 
    Instagram:symakrlkn
    Not: blogumdaki resimlerin hepsi benim tarafımdan çekilmektedir. Kullanmak kesinlikle YASAKTIR