15 Ağustos 2014 Cuma

Fakirin Ekmeği


   Bir kelime düşünün 4 harfli; ama bir anlamı var sınırlayamayacağınız kadar geniş. İçinde beslediği duygular bile en ufak bir an'a değer... Umut...
    Fakir'in ekmeği derler. Belki en ihtiyacın olduğu zamanda karşına çıkıp seni amacına inandırdığı için böyle demişlerdir. Ya da kendilerine yakıştıramadıkları için küçümseyip atmışlardır bir kenara. Tercih size ait. Ben büyümseyip, umutlananlardanım. Siz umutsuz vakalardansanız eğer bir de beni dinleyin derim....
   Salonumuzda bir orkide vardı. Geçenlerde ufak bir kaza geçirip Allah'ın yarattığı, Newton'un keşfettiği(!) yer çekimine karşı koyamayıp topraklarını bizim laminantlara tanıttırıverdi. Uzun lafın kısası yeri boyladı. Üstünde açmış çiçeği yoktu ama 3 tane açmayı bekleyen goncası vardı. Toparlayıp yeni bir saksının içine koyduk hemen, işte bir umut....
  Bir hafta içinde 2 tanesi sararıp soldu. Hemen kapladı bizi bir "umutsuzluk" . "Heralde bu artık öldü" dedik, "bize küstü, artık açmaz" dedik. Atmaya da kıyamadık bir gonca daha var, olur ya belki o açardı...
  Zamanla hayat onun açmasını beklediğimizi unutturdu bize, yeni dertler hemde ağırlarından koydu önümüze. Umutsuzluğa düşmedik de çaresiz kaldık. Orkidemiz ise açmış o arada bize umudunda çarenin de var olduğunu hatırlatırcasına açmış. Kahverengi bir daldan bembeyaz gülümsemiş.
  Umut garip bir duygu, bir yandan belki diyorsun Allah'dan ümit kesilmez diyorsun, diğer yandan gerçeklerle yüzleşmeye çalışıyorsun. Allah sana hangisini verirsede, seni ona hazırlayıp öyle veriyor. Umut zaman istiyor, sabrı gerektiriyor... Hayatın film olmadığını, gerçek anlardan oluştuğunu ispat ediyor. Umutsuzluğa düşmeyin, ama diğer ihtimalleride göz ardı etmeyin, bu da benden size küçük bir tavsiye. 
   Dipnot: Bazı alimlere göre umutsuzluk en büyük şirklerden. Aman diyim :) 
               Bahsettiğim orkide fotoğraftakinin ta kendisidir. 
UYARI: Blogumdaki resimleri ve yazıları kullanmak kesinlikle YASAKTIR!!!
   Instagram:symakrlkn
   Twitter: symkrlkn
   Facebook.com/zamanedenemeleri



8 Ağustos 2014 Cuma

Temiz Sokaklar, Temiz Yarınlar


  Bugünlerde gazetelerin manşetlerinde, köşe yazılarında olan tek bir konu var. Pazar günü gerçekleşecek olan cumhurbaşkanlığı seçimi. Herkes kendi doğrularını yazıp çiziyor. Kimisi umutla bakıyor geleceğe, kimi ise kapkara bulutların ardından.
 Birde siyaset rüzgarının estiği günlerde nüks eden bir hastalığımız var. Adı "küfürbazlık". Birbiriyle polemiğe giren adaylar mı dersiniz; galeyana gelip ağzına sahip olamayan partililer mi yoksa sokaklara taşan küfürler mi? Şu yaşanan polemikler, potlar bir yana, siyasileri hedef alarak sokaklara yazılan küfürler öbür yana...
  Apartman duvarlarına, garaj kapılarına, yol tabelalarına hatta dükkan kepenklerine ve yollara yazılmış küfürler... İstanbul'un en lüks semtinde de rastlayabilirsiniz, ülkenin en ücra köşesinde de.
  Peki kim bu kadar kin ve nefret kusanlar? Sandıkta aradığını bulamayanlar mı? Aşırı fanatik particiler mi? Yoksa henüz reşit olmuş, geçtiğimiz yaz belli bir kesim tarafından övgüyle bahsedilen bizim nesil (90'lılar) mi?
  Hangi şıkkı ele alırsak alalım ciddi bir psikolojik vaka ile karşı karşıyayız. Olaylara ve kişilere olan tepkisini küfürlerle dile getiren bir toplum, tam da Amerikan  filmlerindeki gibi. Tam da dış güçlerin istediği gibi. Ahlaksız bir toplum.
 Amerika'ya özenmiş bir genç olmaktansa, Mevlana'nın sözünü hayat felsefesi haline getirmiş bir genç olmayı tercih edenlerdenim."Kalp deniz, dil ise kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur." Gelin denizleri temizleyelim. Küfürden, kinden, nefretten arındıralım.
  Boya alıp duvarları temizleyelim demiyorum. Sıra ona da gelecek bir gün ama ilk önce günlük hayatımızdan kaldıralım. Seviyesiz stand-up'ları izlemeyelim. Küfrederek gişe rekoru kıran filmlere gitmeyelim. Evde ediliyorsa ettirmeyelim. Kısaca gelin KÜFÜRLE SAVAŞALIM. Temiz yarınlar için...
INSTAGRAM: symakrlkn 
TWITTER: symkrlkn
FACEBOOK: Zamane Denemeleri
UYARI: Blogumdaki yazıları ve resimleri izinsiz kullanmak YASAKTIR.

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Bir "An'lık"

 İlkokula giderken yaz tatili boyunca günlük tutma ödevi vermişlerdi. O zamandan beri ara sıra yazarım. Geçen eski günlüklerimi bulunca bir okuyayım dedim. İnanır mısınız ne kadar acı dolu, hatırlamamam gereken gün varsa yazmışım. Unutmaktan, kızgın olduğum, kırgın olduğum insanları unutmaktan korkup yazmışım. 
  Okudukça sinirlendim, kırıldım, kızdım... Sonra sordum kendime "değer mi?" diye. Elbette değmez ve bir karar verdim. Kötü günleri artık yazmamaya. Hem tertemiz bir sayfayı kötü anılarımla doldurmanın ne anlamı var Allah aşkına?
  Yaklaşık iki haftadır, ailecek sağlığın ne kadar bulunmaz bir nimet olduğunu birkez daha anladığımız bol imtihanlı günlerden geçiyoruz. Bundandır ki kalemi hiç elime almadım. Biliyorum ki yazsam ileride bir gün okuduğumda yine kat ve kat üzüleceğim. Onun yerine susmak en güzeli geldi. Derdi verenin dermanını da elbet vereceğini bilerek susmak. Bunun sonuda hayır olacak İnşallah. Mesela hayat herşeye rağmen yine devam edecek. Vicdan rahatlatma çabalarını unutmayacağız biz yine. Şuan gülümsüyor olmamız da mesela sadece Allah rızası için. Ben bu konuda daha çok kalem oynatırım, yalnız kendime söz vermiştim bllogumda bu konulara hiç girmeyeceğime dair. Ondan bitsin bu yazı burada.
  Size ufak bir tavsiyem var. Günlük değil de mutlu anılarla dolu bir "an'lık" tutun. Hiç değise sizi okuduğunuzda mutlu eder. Bir de bizleri dualarınızda unutmayın yeter :)  
Instagram:symakrlkn
  Twitter:symkrlkn
  Facebook.com/zamanedenemeleri.com
Uyarı: blogumdaki resimleri ve yazıları kullanmak kesinlikle YASAKTIR!!!