2 Eylül 2015 Çarşamba

İstanbulda Turist Olmak

Eylül, geldiyse eğer yeni yıl gelmiş demektir. Sonbahar, yapraklardan düşen ağaçlar, gündüzü kimi zaman sıcaktan bayıltsa da gecesi serin olan günler başlamış demektir. Ama en çok da İstanbullu için şehir de turist olma vaktidir.
Biz de aynen öyle yaptık ve baktık takvim Eylül 1 diyor hadi o zaman Üsküdar-Eminönü vapuru bizi bekler dedik. Sabahın köründe kalkangillerden olduğumuzdan yetişebildiğimiz ilk vapura atladık. Simit yedik. Martılara atmadık ne yapalım biz de açtık. Sanki ilk defa görüyormuşuz gibi boğaza hayran kaldık. Eminönü kalabalığına kapılıp saat 10.30 olmamışken kapısında kuyruk olan Mehmet Efendiden kahve aldık. Esnafa karşı ‘’Yok valla abiye bakmıyoruz’’ diye yeminler etmek zorunda kaldık.
Köşede ki simitçiden Beyazıt’a nerden yürüyeceğimizi sorup Kapalı Çarşı yokuşunu 10 dakikada tırmandık. Kapalı çarşı esnafının dolar muhabbetine konu olup. Güvenlikçisiyle esnaflar odasına kadar uzanan bir muhabbete daldık. Sahaflar çarşısında avare avare dolanıp bir kedinin tatlı olabileceği kanısına vardık. Düşünsene kitapların üstünde filan uyuyor.
Beyazıt’tan tramvayla geri Eminönü’ne gelip Galata’ya nasıl çıkacağız derdine düştük. Meğer aktarma yapmak gerekiyormuş. Bunu duyunca 21 yıldır İstanbul’da yaşadığımıza pek inanamadık. Bu vesileyle de yaşımız ortaya mı çıkmış oldu? Hadi Neyse...
Yorgunluktan bitap düşüp İş bankasının merdivenlerine azıcık yayıldık. Sonra güvenlik görevlisine Galata’yı sorduk. İlk sağdan dedi ben solu gösterip ‘’aaa buradan mı’’ dedim. Yok canım sağımı solumu tabi ki biliyorum. Önünden geçtiğimiz merdivenlere bakıp ‘’birde buradanmış’’ diye dalga geçtikten sonra tabelayı gördük meğer gerçekten oradanmış. Tırmandık. Tırmandık. Hastaneyi geçtik. Acelemiz yoktu aslında ama el arabasında dilim karpuz satan amcayı bile görmezden geldik. Galata’ya vardık varmasına da o merdivenleri çıkacak halimiz pek kalmamıştı. Birazcık oturmalıydık. Sonra şirin mi şirin Beltur tramvayından 3 limonata alıp kalkmak üzere olan turistlere geleneksel masa tutma yöntemlerimizle acele edin manasına gelen bakışlar attık. Dinlendikten sonra kuleye çıkıp İstanbul manzarasına hayran kaldık. Aşağıdaki balkonlara baktık. Sonra gözümüze çarpık kentleşme çarptı. Rahatsız olduk. Kafayı kaldırdık. Ne mi gördük? Burak Aksak’ın dediği gibi şehrin mezar taşlarını,  gökdelenleri. Biraz üzüldük. Ama daha çok kızdık. İki tur selfie çekile çekile 720 derece döndükten sonra inip Karaköy’e kadar yürüdük. Yürüyerek yaktığımız kalorileri mutlaka geri almalıydık. Nadir Güllü’ye amcalık teklif edip fıstığa boğulduk.

Yetmedi Eminönü’ne kadar geri yürüdük. Buradan sonrasında başımıza güneş geçmiş herhâlde pek de net değil. Ya da ayaklarımıza bir şeyler olmuş olmalı 12 kilometre yürüdünüz filan diyor bizim akıllı telefonlar. Uzun günün kısası Siz bizim kadar abartmadan İstanbul’da turist olun olacaksanız. Ya da kuracağımız tur şirketine finansman :)
Uyarı: Blogumdaki fotoğrafları ve yazıları kaynak göstermeden kullanmak KESİNLİKLE YASAKTIR!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder