Kargaşadan düzen
doğar mı doğmaz mı diye sorsalar benim vereceğim cevap Semt Pazarlarıdır. Her
türlü kaosun olduğu bir ortam. Ses, görüntü, kalabalık.... sağa gidenler,
soldan gelenler, ayağınızdan Pazar arabası geçirenler, her gün gördüğü
komşusunu sanki ilk defa görmüşçesine sarılıp sohbet edenler, çadırların
üstünden boşalan sular, bağıra çağıra domates satan amcalar, maniler ve daha
neler neler.....
Aslına bakarsanız genel
olarak fazla kalabalık ortamları sevmem. Herkes milim milim yürür. Elinizi attığınız
her şey her an başkası tarafından çekilebilir. Her adımınızda başka birine
çarparsınız. Kısacası pazarda ne varsa ‘’her’’ haliyle var.
Sevmem dediğime bakmayın
bütün pazarlar bir kenara Kozyatağı Cuma pazarı bir yana benim için. Ayda bir
kere filan gitmeyi çok seviyorum. En çok da takı tezgahlarını. Ama sevmemin tek
sebebi takı tezgahları da değil tabi.
Aman canım kaç defa
dedim sizlere. Bir şeyi seviyorsak sebebini asla bilemeyiz. Bilemem yani adını
koyamam ki 20 yıldır alışveriş yaptığımız yumurtacı mı sebebi, çocukluğumuzdan
beri sticker(ki biz yapışkan derdik) satan amca mı, her yıl daha iyi Türkçe
konuşan japon (kozyatağı pazarı olunca çinliler değil japonlar oluyor) abiler mi, ya da belki de en çok o sokaklarda tezgah tezgah
dolaşarak büyüyen ben mi?
Ben bu pazarı neden
seviyorum bilmiyorum. Bildiğim bir şey var geçen gün sokak aralarına kurulan
semt pazarlarına kızdığımdı. Oysa çocukken heyecandan yatamazdık ‘’yarın Pazar
var’’ diye.
Garip?!?
Büyüyünce ne oluyor
biliyor musunuz? Pazarın sevdiğiniz kargaşası, sosyolojik bir konu olarak
beliriyor gözünüzde.
Saçma.
Çok saçma.
Pazar işte, haftada
bir kurulan ve ev ekonomisinin kalbinin attığı sokak araları.
Uyarı: Blogumdaki yazıları ve resimleri izinsiz kullanmak kesinlikle YASAKTIR!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder